Veda yazılarıma Hasan'la devam edeyim. Hasan Şaş.. 11 sene bu formayı terlettin. Sana ilk geldiğin günden itibaren bir türlü ısınamamıştım. Pas atacağın yerde sürekli çalım yapmandı belki de buna sebep, belki de sadece sözleşmelerinin sona ereceği sezonlarda boy göstermen, takımı sırtlaman. Tamam bu renklere olan sevgine, içindeki kazanma arzuna saygım sonsuz ama şöyle geriye dönüp baktığında kendini tam olarak futbola verdiğin belki de 2-3 sene sayabiliriz. Hırsının yanında çokta duygusaldın, eleştirilere ani reaksiyonlar vererek biranda olmayacak kararlar verip, olmayacak hareketlerde bulunuyordun. 2002 senesi senin vizyon yılındı, özellikle Japonya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda Milli Takımımızın yıldızlarından birisi olmuştun. Bu şekilde ön plana çıkman medyamıza da yeterli malzemeyi verip, Avrupa'nın çeşitli kulüpleri ile ilgili transfer dedikodularını üretmeye vesile oluyordu. Yanlış hatırlamıyorsam seninle en ciddi ilgilenen kulüp Fransa'nın Nantes kulübüydü. Medyanın ve menajerlerin dolduruşuna gelmenden dolayı Galatasaray tarafından önüne koyulan sözleşmeye bir türlü imza da atmıyordun. Ne gidiyordun, ne de kalıyordun. Nantes kulübüyle anlaşamayınca da kulüpte kalıyor, geleceğini teslim ediyordun kulübe.
2005-2006 sezonunda son haftada kazanılan şampiyonlukta büyük emeklerin vardı, asla kimse inkar edemez. Hele maç esnasında Denizli'den gelen gol haberinde maçı bırakıp sahanın içerisinde tabir-i caizse deli danalar gibi sevinçten koşman halen gözümün önüne geliyor. Meşhur 16 dakikada ufacık bebeğini kucağına alıp sahanın ortasında yarı çıplak ağlamaların, Allah'a dua etmelerin.. Hatta 2000 senesinde kazandığımız UEFA Kupası efsane kadromuzdan kalan son mirastın bizler için.
Bu sene senin için pek iyi gitmedi. Sakatlıklarla mücadele ettin, takımdan ayrı kaldın. Bülent Hoca'nın takımın başına geçmesiyle, senin sakatlığından kurtulman hemen hemen aynı dönemlere denk geliyordu. Ancak o unutamayacağımız Hamburg maçı yok mu... 2-0 öne geçtiğimiz maçta akıl almaz hatalar sonucu maç 2-2ye geliyor, Bülent Hoca da eski takım arkadaşı, yeni öğrencisi olarak sana güvenerek sahaya sürüyordu. Sakatlık süresince antremansız kalmandan dolayı aldığın kilolar kendini ele veriyordu. Ve maçın kırılma anlarında hep o alıştığımız Hasan'ı izlettin bizlere. Mevlana gibi kendi etrafında dönen, pas vermesi gerektiği yerde pas vermeyen, orta yapamayan... Ve maçın son anlarında 1 gol daha yiyerek, o çok istediğimiz UEFA Kupası finali bir rüya oluyordu bizler için. Bizler için rüya olduğu kadar, senin için de kabus oluyordu bu maç. Yıllarca desteğini gördüğün tribünlerden eleştiri tezahuratları yükseliyordu.
Ardından Ankara'da oynanan Hacettepe maçı.. Deli dumrul olmandan dolayı en ufak bir tepkiye, tepkiyle karşılık veriyordun. Maça girdiğinin daha ilk dakikası dolmadan önüne gelen topu şut çekiyordun. Top tribünlere gidiyor, yenik götürdüğümüz maçta tribünlerden bir homurdanma yükseliyordu. Maça gitmemiştim ancak maça giden insanların söylediği; tribünlere bir takım el işaretleriyle tepki vermen statta bulunanları galeyana getirmiş. Daha sonra dönüş yolunda havaalanında yaşananlar da var elbette. Küfürlerin havada uçuştuğu bir tartışma yaşanıyor, seni gitgide takımdan kopartıyordu.
Geçtiğimiz hafta Mustafa Sarp'ın imza töreninde konuşan Haldun Üstünel; seninle birlikte Ümit Karan ve kalecimiz Aykut'a kulübe yaptığınız katkılardan ötürü teşekkür ederek, yeni yapılanmada yer almayacağınızı belirtti. Ardından bazı yayın organlarında senin Sivasspor'la görüştüğün yönünde haberler yer aldı.
Akşam saatlerinde öğrendim ki; futbol hayatını bitirme, faal futbolculuğuna son noktayı koyma kararı vermişsin. Şaşırdım, içim bir garip oldu. En azından Sivas'ın teklifini kabul edeceğini düşünüyordum ama yanılttın beni. Gidenler hiç bir zaman kötü anılmaz, anılmamalı da.. Verdiğin emeklerden dolayı sonsuz teşekkürler sana Adanalı.. Bundan sonraki yaşantında Allah, herşeyi gönlüne göre versin Şaş..
Hasan Şaş'ıııınnn Hasan Şaşşş'ıııınnn fenereeee girsin başıııııı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder