27 Mayıs 2010 Perşembe

Lösemi Hastası Kardeşim İçin Acil Kan İhtiyacı

Arkadaşlar merhaba,

18 yaşındaki kardeşime akut lösemi teşhisi konmuştur.

Maalesef ki İstanbul'da onkoloji servisi bulunan hastanelerin hiçbirisinde boş yatak olmadığı için yatışını sağlayamadık şuan için. 1-2 gün içerisinde bu büyük problemi ortadan kaldırmak için çaba sarfedeceğiz.

Trombosit düşüklüğü sebebiyle el ve ayaklarında morarmalar başlamış durumda. Her ne kadar yatırabileceğimiz hastane bulamamış olsak da, sıklıkla trombosit ve taze kan nakline ihtiyaç duyacağı söylendi doktorlar tarafından.

Kardeşimin kan grubu a rh(+) pozitif olup, kan ve trombosit takviyesi için aynı kan grubuna ihtiyacımız bulunmaktadır.

Asıl zorluğumuz, bir vericiden bir daha 3 ay sonra kan alınabilmektedir. Bu durumda sadece biz yakınlarının yeterli olmayacağı anlaşılmaktadır.

Bunun için acil durumlarda arayabileceğimiz bir gönüllü kan donör listesi oluşturmaya çalışıyoruz.

Hangi hastanede yatacağı şuan için belli olmadığından, hastane belli olduktan sonra gönüllü olacak arkadaşlarımızın ilgili hastaneye ulaşımı tamamen tarafımdan karşılanacaktır.

Aranan özelliklere uygun gönüllü arkadaşlarım aşağıdaki irtibat bilgilerini kullanarak isimlerini yazdırabilir ya da direkt bana da ulaşabilirler.

Allah rızası için yardımlarınızı bekliyor, ilginiz ve hassasiyetiniz için şimdiden hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılarımla,

Yunus


İrtibat Bilgileri:

Yunus Dinç
cep: 0538 891 49 49
mail: yunus_dinc@colpal.com


Donör listesi oluşturan arkadaşımız :

Murat Çolak
cep: 0535 392 01 10
mail: murat_colak@colpal.com

25 Nisan 2010 Pazar

Emniyet Şaşırma!!!!!!!!



Amacınız ne aq ?????

Bursa taraftar otobüslerini Carrefour'un önünden götüren emniyet!!
Tepki veren G.Saray taraftarlarına biber gazını sıkıp, jopu indiren de emniyet!!
Hadi gidin Çapkın'a pankartlar yapın, asın stada!!
Hadi teşekkür edin İstanbul emniyetine!!
Siz emniyete teşekkür pankartlarını asın stada, onlar anamızı bellemeye devam etsin!!!
Allah topunuzu nasıl biliyorsa öyle yapsın.

24 Nisan 2010 Cumartesi

24 Nisan 1996



24 Nisan 1996
Ulubatlı Souness
O bayrak halâ içinizde!!
Ve de hiç çıkmayacak!!

21 Nisan 2010 Çarşamba

Mehmet Topal Valencia'da!



Adamlar manşet yapınca bizim güzide basınımız gibi laf olsun diye manşet yapmıyorlarmış demek ki.. ''Örümcek adam'' lakabıyla hem de.. Her ne kadar son 2 sezondur performansı geriye gitse de, gelen tekliflerin yönetimimiz tarafından reddedilmesinin de katkısı var bunda.. Mehmet duygusal davranıp sezon başında Avrupa'ya gönderilmemesine içerleyip adeta futbola küsmüştü. Buna rağmen Valencia'ya gidecek olması kendisi için bulunmaz bir fırsat. Daha ötesi olamazdı.. 4 yıllık ön anlaşma yapılmış durumda. Bonservisi için 5 diyen var, 6 diyen var.. Kafasını toplayıp kendisini tamamen futbola verirse, Viera gibi olur. O potansiyel var kendisinde.

Yolun açık olsun Topal..

16 Nisan 2010 Cuma

Ali Kırca/Arka Kapak/15.04.2010

İnşaatı yöneten TOKİ yöneticilerine sorduk:
- Bu profil bu çatıyı taşır mı ?
- Elbette..
dediler ama devam etti;
- Bu profil bu çatıyı taşır ancak şuandaki seyirci profili bu stadı zor taşır.

Futbolun seyirci profili yeni stada taşınırken eski alışkanlıklarını o eski köyde bırakmak zorunda. Çünkü belli ki bu yeni köye eski adet uymayacak. Seyirci sözcüğünü de seçerek söylüyorum. Taraftar kavramıyla seyirci sözcüğünü kesin çizgilerle ayırıyorum. Taraftarla seyirci aynı şey değil çünkü. Taraftar demek bir takıma, bir kişiye, bir ideolojiye, bir inanca taraf olmak demek. Hiçbirşey beklemeden karşılıksız, çıkarsız sevmek demektir. Yenilgilerden, yengilerden, kazanılan, kaybedilenlerden azade ve sayıları milyonlarca...

Tribün seyircisi ise onbinlerle, binlerle ölçülen küçük bir parçası yalnızca. Bir bilet karşılığında herşeyi söyleme hakkı olduğunu savunan taraftar topluluğu oysa değişmesi gerekiyor, o anlayışların seyircinin oyunun asıl parçası olmadığını artık farketmesi gerekiyor. Takımların seyirciye olan ihtiyacından çok, seyircinin ölçüsüz heyecanlar yaşamak için stadlara koştuğunu kabullenmesi gerekiyor. Asıl kim kime borçlu anlamak gerekiyor. Bu bakış çok aykırı geliyorsa şayet daha iki yıl önce altı maçı seyircisiz oynayan bir takımın nasıl şampiyon olabildiğini hatırlamak, hatırlatmak gerekiyor. Bütün stadlarda 5-10bin kişilik tribün seyircisinin eylem ve söylemleri için dışardaki milyonlarca taraftardan ne zaman ve nasıl yetki aldığını da sormak gerekiyor. O eylem ve söylemleri milyonlarca karşılıksız seveni bağlamadığını da son söz olarak söylemek gerekiyor.

Aslantepe'de yalnız Türkiye'nin değil dünyanın en modern stadlarından biri yükseliyor. Avrupa'dan gelecek konukları da kıskandırıcak bir stat bütün Türkiye'nin gurur duyacağı... Evet bu çağdaş arena yeni bir seyirci profilini hakediyor. Söz gelimi içinden 20-30 yılda bir çıkan pırlantaları kırıp örselemeyecek bir seyirci profili mesela dışardaki milyonlarca taraftarın ortak değerlerini coşkusuyla bayram yerine çevirecek bir tavrı hakediyor bu çağdaş yatırım ama sadece coşkusuyla o kadar...

Türkiye'nin futbol kültürü yeni ve çağdaş statlarla değişmeye başlamalı artık. Bütün şehirlerde, kendi sahasında elenip giden Manchester United'ın Bayer Münih ile maçının finalini ders diye izlemeli herkes. Hem nedense çok önemsenen bizim de 30 yıldır içinde bulunduğumuz tribün seyircisinin kıymeti harbiyesi nedir ki... Kim hatırlar ki isimlerini... Geride hatıraları kalanlar biz o sevinçleri ve kederleri yaşatan o görkemli oyunun asli oyuncuları değil mi sanki... Hayır ille de başka bir profilde ısrar ediliyorsa şayet 60 yıldır Türkiye'nin hatırladığı tek tribün figürü olan kişinin adının başında neden "karıncaezmez" yazıyor peki?

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kazanırken Kaybetmek...

3 haftadır yazmakla yazmamak arasında gelgitler yaşarken son yaşanan olaylar belki de bardağı taşırdı kulüp içerisinde. Neler yaşanacak, neler getirecek, neler götürecek ilerleyen zamanda hep beraber göreceğiz. Ama haftasonu Diyarbakır maçında yaşanılan olaylar neresinden tutsanız elinizde kalacak cinsten.

3 hafta öncesine dönelim.. Malum takımla maç öncesi bazı şeyler yolunda gitmiyordu. Trabzon deplasmanından mağlup dönüyor, Özhan Canaydın'ın vefatı, Arda'nın sakatlığı can sıkıyor ama şampiyonluk için belki de en kritik maçımızı oynamanın verdiği heyecanı taşıyorduk.

Son birkaç senedir benzer sahneleri yaşıyoruz Sami Yen'deki her malum takımla maç öncesi. Bu sene de Özhan Canaydın'ın vefatını fırsat bilen ulemalar malum takımı maç öncesi alkışlamamız gerektiğini, merhumun ruhunu bu şekilde yaşatacağımızı fetva vermeye başlamışlardı. Sadece ulemalar değildi fırsattan istifade edenler.. Başkanları barkovizyon gösterisi yapıyor, sanki kendi maçları çok masummuş gibi, bizim oynadığımız maçlarda yaşanılan hakem hatalarından bir dvd hazırlatıyor ve basın toplantısı organize ediyordu. Lafta TFF ile çatışma halinde idi başkanları ama gel gör ki bizimle oynayacakları maçtan önce bu organizasyonu düzenliyor, utanmadan merhum Canaydın'ın adını ağzına sakız ediyor ve de tehditler savuruyordu.

Peki bizim yönetimimiz ne yapıyordu buna karşılık? Hiç! Her zaman olduğu gibi koca bir hiç!! Cevap vermedikleri yetmiyor, bir de üstüne üstlük bilet fiyatlarını açıklıyorlar; kale arkaları 90 TL... Bravo yönetim. Nasıl olsa müşteriyiz. Nasıl olsa kale arkasına 200 TL bile deseniz o tribünler dolacak bir şekilde. Size taraftar değil, cebinde parası tükenmeyen godomanlar lazım! Takımı ateşleyen, 90 dk boyunca bağıracak, gerektiğinde meşalesini yakacak taraftar değil; tiyatro seyreder gibi 90 dk boyunca oturan, sadece pozisyon kaçtıkça ''aaaooo'' diye ses çıkartan zenginler lazım Sami Yen'e!

Maç günü sabah saatlerinden itibaren Mecidiyeköy sokaklarında, özellikle Orjin'de toplananlar içkilerini yudumlamaya başlamışlardı bile. Maç saatine kadar tüketilen alkolün haddi hesabı yoktu. Yahu arkadaş hemen hepiniz kombinelisiniz biliyoruz. Tüm sezon boyunca takımına sahip çıkacağın, 90 dk boyunca takımını ateşleyeceğin en önemli maçta kendini kaybetmenin, ruhunu içki şişelerine teslim etmenin manâsı nedir? Diğer lig maçlarında sen bağırmasan, yanındaki bağırır bir şekilde telafi edilir ses. Ama o maçta sen, yanındaki, onun yanındaki, yani hepiniz ayakta durmakta zorlanırken takımını ateşleyemediğin gibi, seni ateşleseler kül olacaksın vücudundaki o alkol oranıyla.

Günler öncesinden çığırtkanlık yapan ulemalar muratlarına erdiler! Sahaya çıkarken Canaydın'a ithafen pankart açan rakip futbolcular stadı dolduran godomanlar tarafından alkışlandı. Bravo! Peki o alkışladığın takımın kalecisi ne yaptı maçın son dakikalarında? Topu götüyle durdurarak taşağını geçti stattakilerle. Kızmıyorum o kaleciye. Niye kızayım ki? El birliğiyle bu zemini hazırladık kendisine zaten. Başkanlarının tehditlerini ciddiye alan TFF; o herife cevap vermeyen ve kale arkasını 90 TL yapan yönetimimiz; maç öncesi ruhlarını içki şişelerine teslim etmiş taraftarımız ve tiyatro izlemeye gelmiş seyircimiz...

O maçtan bahsetmişken, sezon başından beri ısınamadığımız Leo'ya iki çift kelam etmek caizdir sanırım. Senin menajerin ne akıllı adam lan. Senin gibi bir kör kaleciyi bize iteletti ya, yatacak yeri yok şerefsizim. 40 metreden 51 km hızla(!) gelen topu kaleye aldın ya, beni de benden aldın be Arjantinli. Hele bi de maçtan sonra kendini savunmak için ''özel hayatımda kullandığım lenslerimi maçtan önce çıkartmayı unutmuşum'' dedin ya, bu saatten sonra sana görev verilir de ağzınla kuş tutarsan dahi gram değerin yok bende. Özrün kabahatinden beter ulan. Hadi lensleri gözünde unutmak gibi bir öküzlük yaptın diyelim... Golü yediğin dakika 70 be adi herif. Devre arasında da çıkartmak aklına gelmedi mi??

Bu maçta eleştirilen isimler Sivas deplasmanında yedek kulübesinde yer alıyor, orta sahamız mahşerin 4 atlısına(!) kalıyordu.... Okey masasında dahi biraraya getirmeyeceğin 4 adam; Topal-Sarp-Barış-Ayhan, deplasmanda orta sahamızı oluşturdular. Rijkaard'a kızamıyorum ki.. 1 hafta önce eleştirildi adam. O da -elimdeki malzeme bu- dercesine eleştirileri kaale aldı ve bu 4lüyü görevlendirdi. İlk yarıda öne de geçtik ve hatta 2. golü bulacak pozisyonlara da ulaştık ama gelmeyen 2. gol Sivas'ı cesaretlendirdi. Maçın başından beri Türbülent'in Sivas'ını anımsatan sertlikte oynadılar ve hakemden de gereken kartları yemeyince iyice suyunu çıkarttılar. Son yarım saat neredeyse orta sahayı geçemedik! Şampiyonluğa oynuyoruz ve küme düşmeme mücadelesi veren Sivas'a mahkum oluyoruz. Rijkaard'ın bu taktiği verdiğine asla inanmıyorum. Futbolcular psikolojik olarak geriye yaslandılar ve adeta gol geliyorum diyordu ki 90+1de golü yedik.

Barış Özbek.. Golü atmış bile olsan maçın sonundaki hareket Galatasaray futbolcusuna yakışmayacak çirkeflikteydi. Nitekim kırmızı kartı da yedin. Hadi kırmızı kartı yedin, sahayı terkederken geriye dönüp tekmeyi salladığın futbolcuya ne halt yemeye tokat atarsın? Kimse çıkıp da -yenilgiyi kabullenemedi sinirlendi- hikayesi anlatmasın. O pozisyondan 1-1,5 dk önce ikili mücadelede yerde kaldı, sanki bacağı kopmuşcasına kıvrandı, -beni değiştir- diye Rijkaard'a işaret yaptı (olumsuz yanıt aldı) ve ne hikmetse deli divane koşmaya devam edip, o sakatlandığı ayağıyla rakibine tekmeyi savurdu! Ee hani sakatlanmıştın? Hani ayağının üstüne basamıyordun? Rijkaard seni oyundan almış olsa her zamanki lakayıt hareketlerine devam edecektin. Ayrıca o harekete en az 5 maç ceza vermeyen federasyonun ben .............

Diyarbakır maçı öncesi birçok yerde bir video paylaşılmaya başlandı. Açıkcası ilk dinlediğimde klasik kendi kendilerine yazdıkları bir beste olduğunu düşünüp daha önceki birçok tezahurat gibi statta dile getirilmeyeceğini düşünmüştüm. Ta ki Cuma akşamına kadar.. uA forumlarında paylaşılmaya başlanıp, Pazar akşamı statta söyleneceğini belirtiyorlardı. Ve de nitekim söylendi. Alemci Jo ile başlayıp, Kaptan Arda'nın sevgilisi ve arkadaşları için 2 ay önce kapattığı sinema olayıyla bitirip, -ruhsuz-luklarından dem vuruyorlardı tezahuratta. Maç öncesi statta pankartlar ters asılmış ve ilk 5 dk sessiz eylem yapılacaktı.

Protestolar altında maç başlıyor, ilk 5 dk denildiği gibi sessizliğe bürünüyordu Sami Yen.. Gerçekleştirilen protestolarda Arda Turan kısmı hariç herşeyi kabullenebilirim. Arda'ya ruhsuz diyenler 1 maç önce neredeydi? Pazar akşamı protesto için 90 dk boyunca takımı yuhalayanlar, 1 maç önce neden sessiz kalmıştı statta? Neden takımı ateşlememişti? Yoksa yoksa Arda'nın ruhsuzluğundan dem vuranlar o maçta kendilerinde değilmiydi? Bahane de hazır; o tezahuratta -sinema- kelimesine takılmayın, o bir obje. Böyle obje olmaz kardeşim. Böyle bir obje kabullenilemez. Madem tepki verecektin, 2 ay önce medyada ilk duyulduğunda tepki verseydin? Trabzon maçında sakatlığından dolayı oynayamayan, malum takımla yapılan maçta sakat olmasına rağmen sırf Galatasaraylılığından dolayı maçın 2.yarısında sakat sakat oyuna girip galip gelebilmek için birşeyler yapan, Sivas deplasmanında yine sakatlığından dolayı tribünde oturan hatta son dakikada golü yediğimizde sinirinden ağlayan bir adama -ruhsuz- demek abesle iştigaldir.

Malum maçta kombinelerini fahiş fiyattan kiralayıp para kazananlar, elde ettikleri biletleri karaborsa yapıp volenin Allahını vuranlar, maç günü daha sabah saatlerinde içmeye başlayıp zil zurna sarhoş olup tribünde sesi çıkmayanlar; pazar akşamı Arda Turan'a Galatasaray ruhuna ihanet ettiğini tezahurat şeklinde 90 dk boyunca söyleme gafletinde bulundular. Arda eleştirilemez mi? Elbette eleştirilebilir. Ancak Arda'ya gelesiye kadar sezon başından beri takıma zerre faydası dokunmayan adamları eleştirin. Jo'yu mu eleştireceksin? Yazdığın Türkçe beste ile değil, pankartla eleştir madem. Gözünde lensini unutup(!) 40 metreden gol yiyen kalecini eleştir. 5 aydır sahada olmayan Kewell'i eleştir. Sezon başında önerilen bonservis bedelini az bulup satmadık diye küsüp Ağustos ayından beri hayaleti oynayan Topal'ı eleştir. Forma giydikleri maçlarda sahada ne yaptıkları belli olmayan Ayhan-Barış ikilisini eleştir. Arda Turan üzerinden takımı eleştireceğine bu isimleri tek tek eleştir. Forvetsiz kalan takımda kendisinden Messi olmasını, forvet olmasını istediğimiz Arda eleştirilecek son adam bu takımda. Sigaraya başladığı için formdan düşen Balta'yı eleştir, O'nun formsuzluğundan dolayı sol açıkken sol bek olmasını istediğimiz Caner'i değil...

Sami Yen'de oynayacağımız son maçlara girdiğimiz şu dönemde Kaptan'ın bu şekilde ıslıklanması, yuhalanması hiç ama hiç hoş değildi. Baros'un attığı ilk golden sonra tribüne doğru koşan Baros'un kolundan çekerek yedek kulübesine gittiği için de küfürler yemiş Kaptan. Ee bravo! Hem suçlusunuz hem güçlüsünüz. Günler öncesinden internetten yay tezahuratı; ''dinle, ezberle, Pazar akşamı söyle'' sloganlarıyla. Maç öncesinde başla tezahuratı söylemeye. Sonra da Arda niye yedek kulübesine götürdü takımı diye söv.

Bu taraftara Arda Turan'lar fazla. Cidden fazla. Yakışmıyor bize üst düzey futbolcular. Alacaksın Inamoto gibi, Ali Lukunku gibi adamları. Çıkart taraftarın önüne. Bunlara layıkız biz. Neyimize Rijkaard? Getireceksin Saftig gibi teknik direktörlerini. Gelene gidene mağlup olalım. Sezon başında -keşke gitse yurtdışına- diyordum Arda için. Ne kadar haklı olduğumu da görmüş oldum. Yıllarca Rüştü'yü dövdüler diye taşak geçtiğimiz suyun karşı tarafındakilerden ne farkımız kaldı? Arda da Pazar akşamı bir nevi dayak yemiştir kendi taraftarından. Hem de Ali Sami Yen Stadı'nda... Gitsin kurtarsın kendini bu ülkeden de, bu kulüpten de..

Paranoyak oldum belki de.. Ama şöyle bir düşencem de yok değil; Arda Turan satılmak isteniyor yönetim tarafından ve taraftardan gelebilecek tepkileri minimum seviyeye indirmek için böyle birşeye girişildi organize bir şekilde. Maçtan sonra Adnan Polat'ın protesto hakkında sarfettiği sözler de düşüncemi doğrular nitelikte resmen. Malum takımın taraftarları geçen sene kendi sahalarında oynadıkları bir Avrupa kupası maçında Alex'i oyundan çıkarken ıslıklamış, yuhalamıştı ve o beğenmediğimiz başkanları ayağa kalkıp alkışlamıştı futbolcusunu, taraftarına yem etmemişti daha fazla!

2000li yıllardaki seri şampiyonluklar, Avrupadan gelen kupalarla büyüyen yeni nesil bir nevi başarı şımarığı oldular. Lig şampiyonluğu kadar, ligi 2. bitirmenin de başarı olduğunu algılayamıyorlar maalesef. Ligi 2. bitirdiğin anda öneleme maçı oynayıp, özlemini duyduğumuz Şampiyonlar Ligi arenasında sahne alacağımızın, bunun ciddi maddi getirileri olacağının farkında bile değiller. Varsa yoksa lig şampiyonluğu. Olmayalım demiyoruz. Ama olamıyorsak da 2. olup, Şampiyonlar Ligi biletini cebimize koyalım bari. Son 5 maçı kazandığımız an; şampiyon da olabiliriz, 2. de olabiliriz. Ama biz kaçıncı olursak olalım; Pazar günü itibariyle Kaptan'ı üzdük, hem de fazlasıyla üzdük. Ve de kaybettik.

Geçmiş olsun.

27 Mart 2010 Cumartesi