28 Şubat 2010 Pazar

Geldik.. Yoktunuz..



:((

Efsane Kaptan (mış mış mış mış)

Camiamızda güzel icraatler yapılıyor. Hakkını verelim Adnan Polat ve ekibi tarihimizde görmediğimiz mali politika içerisindeler. Projeler de cabası.. Doğrunun yanında hata yapılmıyor mu? Elbette arada hatalar yok değil. Bu hatalardan en sonuncusu ve belki de Zafer Kalaycıoğlu tercihi kadar saçma bir tercih olan; Tugay Kerimoğlu! Altyapının başına geçirilmiş Tugay. Sırada kim var başkan? F.Akyel mi? Yoksa Sergen mi? Yoksa yoksa ''Küçük'' Hakan mı?

Nereye baksam, vay efendim efsane kaptan yuvasına döndü; vay efendim efsane Tugay altyapının başına geçti. Ağustos ayında yaptığı röportajı ne çabuk unuttunuz be insanoğlu? Yıllarca bu kulübe hizmet edip, geçen sezonun son maçı olan Sivas maçında yıllar sonra Kapalı'ya doğru koşarken hepimiz sevgi gösterilerinde bulunup, pankartlar açarken; bu ''Efsane'' dediğimiz zat-ı muhterem verdiği röportajda ''Galatasaraylıyım'' dememiştir, diyememiştir!

MARATON.COM.TR: Çok net bir şey sorabilir miyim o zaman, futbolu da bıraktığınıza göre, hangi takımlısınız?

TUGAY KERİMOĞLU: Ben en fazla bana saygıyı ve sevgiyi gösteren takımın taraftarıyım. Herhangi bir kulüpte yokum şu an.

MARATON.COM.TR: Daha net bir cevap alamaz mıyız?

TUGAY KERİMOĞLU: Daha bundan güzel net cevap olur mu?

MARATON.COM.TR: G.Saraylıyım diyemiyor musunuz?

TUGAY KERİMOĞLU: Ben G.Saraylıyım derim. Niye diyemiyim ki? Ben Beşiktaşlıyım da derim, Fenerliyim de derim.

Bu mu sizin efsaneniz? Bu mu sizin kaptanınız? Futbolu bırakmasının ardından gelebilecek teklifleri değerlendirme adına daha maçın başında golünü atan bu insan mı sizin -efsane kaptanınız-? İnsanoğlu ne balık hafızalı arkadaş. Madem bu adam efsane oluyor, ''yuvana hoşgeldin kaptan'' denilebiliyor, F.Akyel'e de kucak açalım! Sergen'e de kucak açalım! ''Küçük'' Hakan'a da kucak açalım! Hatta ve hatta utanması olmayanlar varsa bi 10 sene sonra e.b.'yi de sahiplensinler! Nasıl olsa onlar da ''profesyonel'' olarak bu formayı terlettiler!!

Dipnot: Bu röportajı Emre Utkucan gerçekleştirmişti Ağustos ayında. İnanmayanlar varsa da gitsin araştırsın ''profesyonel'' efsane kaptanını!!

26 Şubat 2010 Cuma

Var mı Lan Daha İyisi?










Yok.
Olamaz da.
Olursa da yine biz yaparız.
Merak etmeyin.



Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler...

25 Şubat 2010 Perşembe

Bastard Rocchi!!!!



Şu mübarek gecede milyonlarca insan tarafından ananın, bacının, yedi sülalenin hatır sormaları hoşuna gitti mi acaba? Siz ne bok yemeye 6 tane hakemsiniz ki sahada? Hele o çizgi hakemi ne bok yer o çizgide? Bugüne kadar hiç kimseye bu kadar ah etmedim, hele ki böylesi bir kandil gecesinde. Allah çoluğunuzu, çocuğunuzu görmeyi nasip etmesin. Gün yüzü görmeyin inşallah. Şerefsizler sürüsü. Allah belanızı versin.

Ölmek Var, Susmak Yok!



Bu akşam Sami Yen'de...

Oynayın ölümüne...

Canımız feda size...

24 Şubat 2010 Çarşamba

Arda Turan, uefa.com'da!




Kaptan sınırları aşmaya devam ediyor! Uefa.com, okuyuculardan gelen soruları Kaptan'a yöneltecek. Cuma günü gerçekleşecek röportaj. questions@uefa.ch mail adresine gönderilecek sorular, Kaptan'a sorulacak.

23 Şubat 2010 Salı

Santraforsuz(!) Galatasaray!




"Santrfor ilaha ki hava toplarını alan, pas organizasyonunu yapan, stoperleri sırtında taşıyan biridir" diyorsanız, Galatasaray'ın zaten santraforu yoktu. Yok eğer "Santrfor, topa sahip olup kanatlara açan; rakiplerine çalım atabilen; savunma arkasına kaçabilen; net gol vuruşu yapabilen; pasör de olabilen biridir" diyorsanız eldeki kadroda Arda'dan iyi santrfor yoktur. Türkiye'de bir çok oyuncu Arda ile kıyaslanıyor. Arda'nın yarısı kadar isteğe; yüzde 20'si kadar takım sevgisine ve profesyonelliğine ve 4'te 1'i kadar fizik gücüne sahip olsunlar sonra kıyaslansınlar.

Serdar Ali Çelikler
HTSpor

21 Şubat 2010 Pazar

İyi ki Doğdun Işıl Alben



Doğumgünün kutlu olsun Kaptan..
SAĞLIKLI, Sarı-Kırmızı nice senelere..

Cimnastikspor - GALATASARAY: 1-1



''Galatasaray gol dahi atamaz'' diyen fıçı göbek sergen, şimdi de çık tvne ahkam kes beyin özürlü.
Sen ve senin gibileri göt etmeye devam edeceğiz. Kartal Fırat, İ.Toraman'ın Mehmet Topal'ı yaka paça yere indirmesine adam olup penaltı düdüğünü çalsaydı, daha da göt olacaktınız. Size inat şampiyon olacağız ulan!



2009-2010 Sezonu Şampiyonu GALATASARAY!!

20 Şubat 2010 Cumartesi

19 Şubat 2010 Cuma

Haydi liliLiLLE LiLLE LiLLE




Maçtan önce;


Maçtan sonra;

KADER'de Varsa Düzülmek...



Kura çekiminde çekilebilecek en zor kurayı çektiğimiz aşikardı. Felaket tellalları, tefleri eline alıp çalgılarını çalmaya başlamışlardı. Daha ilk maçtan fark yiyeceğimiz mi dersiniz, %1 ihtimalimizin dahi olmaması mı dersiniz, gol dahi atamayacağımız mı dersiniz... Hepimiz yaşadık ve gördük zaten dün akşam maç başlayasıya kadar yazılan çizilenleri.. Kendilerini Avrupa'nın yeni prensi diye lanse eden ''dı rayzing san ovır yurıp''çılar kendi maçlarından çok Galatasaray'ı o pis ağızlarına dolamışlardı çoktan. Forvetimiz yokmuş, Keita topçu değilmiş, Arda futbolcu değilmiş, Elano sahte Brezilyalı'ymış, Rijkaard hoca değilmiş falan filan fındık fıstık.



Hepinize Keita'nın selamı var.
Biliyoruz zenci seviyorsunuz, sevmeye de devam edeceksiniz.
Biz de sizi rezil etmeye devam edeceğiz.

KADER'de varsa düzülmek; neye yarar üzülmek....

14 Şubat 2010 Pazar

''Bay'' Lider!



Ankaraspor maçı nedeniyle ''bay'' geçtiğimiz haftayı çok güzel kârla kapattık ve liderlik geldi. İlk 5te yer alan rakiplerimizin maçlarını kazanamaması ekstra güzellik oldu bizim için. İnönü'ye lider çıkacağız. Ve de inşallah lider olarak döneceğiz.

11 Şubat 2010 Perşembe

Çarşamba'dan Geriye Kalanlar..

GALATASARAY 3 - 2 Antalyaspor
31' Elano (penaltı)
48' Emre Çolak
84' Caner Erkin









10 Şubat 2010 Çarşamba

Kapak Koleksiyoncusu



Fenerbahçe televizyonunda “kırmızı” renkli tişört giyilmesini yasaklayan o.

Saracoğlu’nda Galatasaraylı sanatçıların şarkılarının çalınmasına izin vermeyen yine o...

Emre Belezoğlu’nun eski takımının adını anmasına bile sinirlenen tabii ki o...

Son günlerde Galatasaray’ı ağzından düşürmeyen, yaptığı transferleri diline dolayan da o.

Evet; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’dan bahsediyorum.

Üşenmedim, akıllı transfer politikalarından dem vuran, Galatasaray’a ders vermeye kalkan Aziz Yıldırım’ın icraatlarını araştırdım.

Aziz Bey, 12 yıllık başkanlığına tam 12 hoca sığdırdı:

Geldiğinde Otto Bariç vardı; sözleşmesini yenilemedi.

Sırasıyla Joachim Löw, Rıdvan Dilmen, Zeman, Turhan Sofuoğlu, Mustafa Denizli, Werner Lorant, Oğuz Çetin, Tamer Güney, Christoph Daum, Arthur Zico, Luis Aragones ve yeniden Daum ile çalıştı.

Görüldüğü gibi teknik adamı belirlerken gayet planlı, sistematik, akıl dolu, stratejik bir yol izledi.

Futbolcu transferinde de mantık dolu, beceri isteyen, Fenerbahçe’ye yakışan icraatlara imza attı.

İşte, yıl yıl, Fenerbahçe’nin planlı, programlı, profesyonelce belirlenmiş transfer listesi:

1997-1998: Dimas, Taner Savut, Faruk Yiğit, Saffet Akbaş, Sabin Ilie.

1998-1999: John Lesiba Moshoeu, Metin Diyadin, Elvir Baljic, Viorel Moldovan, Murat Yakın, Ogün Temizkanoğlu, Abdullah Ercan, Sergen Yalçın, Benhur Babaoğlu.

1999-2000: Souleymane Oulare, Engin İpekoğlu, Alpay, Samuel Johnson, Yaw Preko.

2000-2001: Yusuf Şimşek, Serhat Akın, Celil Sağır, Recep Biler, Ali Güneş, Haim Revivo, Milan Rapaic, Kenneth Andersson, Zoran Mirkoviç, Nikola Lazetic.

2001-2002: Reinaldo Vicente Simao, Ali Akdeniz, Erman Yıldırım, Oktay Derelioğlu, Ümit Özat, Ceyhun Eriş, Hakan Bayraktar, Efe İnanç.

2002-2003: Miroslav Steviç, Volkan Demirel, Cem Karaca, İsmail Güldüren, Vladimir Bestchastnykh, Ariel Arnaldo Ortega, Tuncay Şanlı, Erhan Albayrak, Kemal Aslan, Washington, Fatih Akyel, Sergiy Rebrov, Semih Şentürk.

2003-2004: Mehmet Aurelio, Olcan Adın, Fabio Luciano, Ivajlo Petkov, Mahmut Hanefi, Selçuk Şahin, Mehmet Yozgatlı, Servet Çetin, Pierre van Hooijdonk, Stjepan Tomas, Marcio Nobre, Robert Enke.

2004-2005: Murat Hacıoğlu, Fabiano, Nicolás Anelka, Alex, Serkan Balcı, Önder Turacı, Gürhan Gürsoy, Deniz Barış.

2005-2006: Serdar Kulbilge, Stephen Appiah, Zafer Biryol, Can Arat, Kerim Zengin.

2006-2007: Tümer Metin, Rüştü Reçber, Uğur Boral, Diego Lugano, Mateja Kezman, Edu Dracena, Deivid, Matheus Parana, Onur Tuncer.

2007-2008: Roberto Carlos, İlhan Parlak, Yasin Çakmak, Ali Bilgin, Colin Kazim-Richards, Vederson, Gökhan Gönül, Maldonado.

2008-2009: Burak Yılmaz, Gökhan Emreciksin, Emre Belözoğlu, Daniel Güiza, Abdülkadir Kayalı, Josico.

2009-2010: Gökhan Ünal, Bekir İrtegün, Mehmet Topuz, Cristian Baroni, Andre Santos, Özer Hurmacı, Fábio Bilica.

Tam 105 futbolcu.

Bu kadar çok hoca, bu kadar çok futbolcu, bu kadar çok plan, bu kadar çok proje, bu kadar çok yıl, bu kadar çok akıl ile elde edilen başarı ne kadar?

İşte, Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe Başkanlığı döneminin dökümü:

Galatasaray 6 şampiyonluk.

Fenerbahçe 4 şampiyonluk.

Beşiktaş 2 şampiyonluk.

Ve bir de Fenerbahçe’nin bitmek bilmeyen Türkiye Kupası hasreti.

Aziz Yıldırım’a göre, bu tablonun tek sorumlusu hakemler.

Vallahi tebrikler…

+++

Bizim sektörde “Başkan’ın özel kalemi” olarak adlandırılan arkadaş, geçen gün gazetesinde Aziz Yıldırım’ı aşağıdaki şu cümlelerle tanımlıyordu:

“O bir lider... Türk futbolunun en güçlü ismi... O, projeleri, söylemleri ile Türk futboluna yön veren, değer katan başkan... O, kimsenin konuşmadığını konuşan, duruşu ve cesur yüreği ile örnek alınan kişi...”

Değerli meslektaşıma buradan acil şifalar diliyorum.

Tedavi için, günde 3 kere, tok karnına, bu yazıda yer alan listeyi okumasını öneriyorum.


İskender Baydar

9 Şubat 2010 Salı

Herkes Haddini Bilecek!



"G.Saray aleyhinde açıklama yapan başkanlar kervanına Antalya ve Kayseri'den sonra F.Bahçe Kulübü Başkanı'nın da katılması ve O'na eşlik eden medyadaki yandaşları hezeyanla yüklü yazı ve konuşmaları aslında G.Saray'ın ne kadar doğru yolda olduğunun göstergesidir. G.Saray olarak rakiplerimizin icraatlarına hep saygılı olduk... Açıkcası biz bu duruşu sergilerken, rakiplerimizden de aynı saygıyı bekliyoruz. Transferde kimin yanlış yapıp yapmadığı sezon sonunda belli olacak. Biz şampiyonluk kupasını 18. kez havaya kaldıracağımıza inanıyoruz.

Kendisini Dünya kulübü olarak görüp, transfer yapmadıklarını söyleyenler ara transferde 4 milyon euro harcadıklarını nasıl açıklayabilirler? Gerçek bir Dünya markası olan G.Saray'ın ezeli rakibinin başkanı, marka değerini yükseltmek isteyen Kulüpler Birliğini temsil ederken, bizim icraatlarımızla ilgili yorum yapması hiç de şık durmamaktadır. Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Aziz Yıldırım'dan bizim transferlerimizle ilgili yorum yapmasını değil, sahada iki sezondur kasti tekmelerle sakatlanan oyuncularımız için çözüm bulmasını bekliyoruz."

Gel Yalçın Gel...



Seveceğiz seniiiiii
Kaplanın ceylanı sevdiği gibiiiiiii

Kayseri'nin Modern Futbolu



Son günlerde çeneleri düşen, ağızlarından pis salyalarını akıtarak Galatasaray ismini zikrederek gündemden düşmemek isteyen Kayseri Belediye Başkanı! Özhaseki ve hurmacıların süleymana kapak olsun bu görüntü. Hani kendileri hakem hatası olmasa Galatasaray'a futbol dersi verirlermiş ya, sezonun ilk yarısında oynadığımız maçta çok güzel verdiniz o dersi. Buyrun siz de izleyin aldığımız futbol dersini..

Nostalji..



Yıllar öncesinin efsane bestesi...
Kazandığımız her kupadan sonra,
Özellikle de UEFA Kupası'ndan sonra,
Bütün tvlerde defalarca çalınmıştı..
Kimler yok ki o kadroda...

Cim Bom Galatasaray
Galatasaray şampiyon
Cim Bom Galatasaray
Şampiyonum Cim Bom'um..

Türkiye'nin gururu
Taraftarın Cim Bom'u
Seni sevdik, gönül verdik
Şanlı Galatasaray
Seni sevdik, gönül verdik
Şanlı Cim Bom'um..

Golleri attık, şampiyon olduk
Durduramaz kimse
En büyük sensin yine
Cim Bom'um yarim
Sarı-Kırmızı'm benim
Dün seninle yarışan
Bugün herkes perişan!

Cim Bom Galatasaray
Galatasaray şampiyon
Cim Bom Galatasaray
Şampiyonum Cim Bom'um..

8 Şubat 2010 Pazartesi

İnternetin Avrupa Devleri



İşte internette tıklanma rakamlarına göre Avrupa'nın devleri:

1. Manchester United - 452.7 million

2. Real Madrid - 271.6 million

3. Arsenal - 205.6 million

4. Bayern Munich - 27.8 million

5. Liverpool FC - 23.7 million

6. Galatasaray - 16.7 million

7. Olympique Marseille - 16.1 million

8. Internazionale - 15.4 million

9. Rangers FC - 14.5 million

10. FC Barcelona - 14.3 million


Bizi izlemeye devam edin anacığım.

7 Şubat 2010 Pazar

Ohh Bee!!



Nihayet kurtulduk.
Palmeiras kulübü resmi açıklamayı yaptı.
Cümleten geçmiş olsun.

Düşman Kuvvetleri Taarruzda!



İnsanoğlu nankördür.
İnsanoğlu çiğ süt emmiştir.
İnsanoğlu her ne olursa olsun her daim muhalefet olmayı sever.

Yazmak istediğin herşeyi ekleyebilirsin ardın sıra. 3 gün önceki Antalya maçından sonra sahne alan felaket tellalları halâ sahnede. Onlar için herşey 3 puan üzerine kurulu olduğu için ortaya konulan futbol filan hiç önemli değil. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; ligi 2.bitirmenin dahi başarısız sayıldığı, 3 puan alamadığın zaman itin götüne sokulduğu, birilerine köpeklik yapmak için sözde gazeteci/yazar kimliklerini kullanıp kendi desteklediği takımdaki hatalardan bahsetmeyip rakibinin olmayan mevzularını dahi gerçekmiş gibi tv ekranlarında, gazete sayfalarında diline doladığı pislik bir ortamdayız.

Sezon başından beri yaşanılan sakatlıkların hepsi maçlar içerisinde yaşanılan darbeye bağlı olmasına rağmen, bunları görmezden gelenler; olası bir 3 puan kaybında ağızlarından pis salyalarını akıta akıta yönetime ve Rijkaard'a sallamaya başlıyorlar. Yalçın denilen futbolcu müsvettesi yıllardır içindeki nefreti akıtmaktan bıkmadı, futbolcularımıza sakatlayıcı darbeleri vurmaktan sıkılmadı, oyundaki diğer futbolcularımızı tehdit edecek kadar çirkefleşebildi. Gazete sütunlarına yansıyan olayı yalanlayıp, bugüne kadar kimseye kasti bir faul yapmadığını söyleyebilecek kadar karaktersizleşen Yalçın Ayhan'a sormak lazım; ligin ilk devresinde 3-2 kazandığımız maçta Harry Kewell'in baldırlarına peşpeşe 3-4 tekmeyi sen vurmadın mı?

Takım arkadaşının saha içerisinde sarfettiği sözleri yalanlamak pahasına Galatasaraylı futbolcularımıza ''adam olsunlar!'' lafını söyleyen Necati'ye ne demeli peki? Bu ülkede adamlıktan bahsedecek en son kişi bile olamayacakken bu lafın manâsı nedir? Top Uğur Uçar'ın ayağındayken topla hiç alakân olmadığı halde tabanını kaldırıp kayarak Uğur'a dalman mı adamlık? Faul düdüğü çalan hakeme ve sonrasında Uğur'a dayılan mı adamlık ey Necati? Tamam dilin kemiği yok ama Barbie operasyonlarında listebaşı olan birisinin, nasıl birisi olduğunu bildiğimiz Necati'nin ''adam olmak''tan bahsetmesi komik kaçıyor.

Saha içerisinde futbolcularımıza yapılan futbol dışı müdahalelerin hiçbirisi gündeme gelmiyor, futbolcularımız aylarca sahalardan uzak kalıyor; hiçbirisinden dem vurulmuyor. Transfer ettiğimiz futbolcular daha sahaya çıkmadan ağır bir biçimde eleştiriliyor, elalemin Gökhan Ünal transferi yere göğe sığdırılamıyor. 2 ay önce Trabzonspor forması giyerken yerin dibine soktukları Gökhan, kendi takımlarına transfer olunca birdenbire ''eski gol kralı'' diye anılmaya başlandı. Bu sözleri sarfeden futbol uleması amca bey o kadar futboldan anlıyor ki; ''Caner böyle oynamaya devam ederse; CSKA 10m euro bonservis bedeli ister, Galatasaray da alamaz'' diye fetva veriyor. Ah be amca be ah be.. Galatasaray'a sallayacağım diye bu kadar futbol cahili olduğunu belli etme be. Opsiyon denilen birşeyden dahi bihabersin, çıkmışsın tvlerde caka satıyorsun. Son bomban ise harika ötesi.. ''Galatasaray bu kadroyla 2. olamaz'' Evet biz de biliyoruz 2. olmayacağımızı. Mayıs ayında şampiyonluk kutlamalarımız sırasında yine çık o tv programına, o bembeyaz kireç gibi suratınla.

Başkanımız Adnan Polat yaşanılan sakatlıklardan haklı olarak şikayetçi olduğunu belirtiyor GS TV'de.. Bu açıklamaya karşılık Kayseri yönetimi yazılı metinle cevap veriyor; ''Adnan Polat'ın haddine değil'' Yav arkadaş senin ne haddine Galatasaray'a ve Galatasaray'ın başkanına bu şekilde tepki vermek? Diğer kulüpler herhangi bir tepki vermezken, sen niye bu açıklamayı yapma gereği duydun? Size giren çıkan ne? He Ali Turan'ı bedavaya alıyoruz diyeyse bu kuyruk acınız; içinizde patlasın. Aldık mı Ali Turan'ı? Aldık. Mide yanığınıza soda tavsiye ederim.

Daldan dala atladık. Son olarak dün oynanan Kayseri maçından sonra; ''Galatasaray zaten kazanamazdı, Kayseri gol atamadı ve kazanamadı'' demek abesle iştigalin dik alâsıdır. O çok övdüğünüz Kayseri'nin 1 tane bile %100'lük gol pozisyonu yokken, -forvetsiz- Galatasaray 4 tane net pozisyonu harcamasa ne diyecektiniz? Neill, Arda, Emre Çolak veya Keita'nın kaçırdığı pozisyonlarından bir tanesi gol olsa ne zırvalayacaktınız? ''Galatasaray şansıyla kazandı'' derdiniz eminim.

Bir hikayeyle konuyu bağlayıp sonlandıralım yazıyı;

Bir adam, oğlu ile beraber yola çıkmış. Oğlunu eşeğe bindirmiş yolda ilerliyorlar... Yoldan geçen insanlar; ''ulan çocuğa bak kendi oturmuş, babasını yürütüyor, ayıp yahu'' demiş.

Bunu duyan adam rahatsız olmuş, hem de yorulmuş o yüzden kendi binmiş oğlunu yürütmeye başlamış... Yoldan geçenler; ''ulan adama bak ayıp be, kendi binmiş eşeğe, küçücük çocuğu yürütüyor'' demişler.


Adam sinir olmuş. Bu sefer oğlu ile beraber binmiş eşeğe... Yoldan geçenler; ''ulan eşeğe yazık değil mi insafsızlar'' demiş.


Adam iyice delirmeye başlamış. ''Oğlum yürüyelim, bunların çenesini mi çekeceğiz, evimize mi gideceğiz'' diyerek tekrar yola koyulmuşlar...

Yoldan geçenler bu sefer de; ''Salaklara bak, kendileri yürüyor, eşek boşta duruyor'' demiş.

Adam en sonunda oğluna dönmüş demiş ki;

''Ağzı olan konuşuyor. Siktir et bunları! Biz evimize gidelim, yolumuzda yürüyelim.''

4 Şubat 2010 Perşembe

İyi ki Doğdun El Commandante..




Sadece sana yakıştı ''I Love You'' sesleri..
Galatasaray adının olduğu heryerde umut olduğunu sen öğrettin bizlere..
İyi ki doğdun..
İyi ki Galatasaraylı oldun..
Mutlu yıllar El Commandante..

Allah Belanızı Versin!




Bu işten bir de ekmek yiyorsunuz dimi?
Haram zıkkım olsun o yediğiniz ekmekler.
Bu hareketlere kırmızı kart vermeyen hakemlerin de Allah boyunu posunu devirsin.
Bu mu lan futbol anlayışınız karakteri bozuklar?
Hepinizin Allah belasını versin.

Renk Körlüğü!



Futbolda taraf ya da holigan olmak! Taraf olmak ve holigan olmak ayrı ayrı kavramlar aslında.

Emirates ya da White Hart Lane'de tiyatro gibi maç izleyenlerin bir kısmı taraftar, Old Trafford'da Craig Bellamy'ye bira şişesi atanlar ise holigandır.

Futbolun tüketicilerinin taraf ya da holigan olup olmadığını birbirinden ayırmamız, ilk bakışta bu kadar basit bir çözümlemedir. Holiganizme teşvik eden kalemlerin durumları ise biraz daha farklıdır.

O kalemlerin sahip olduğu 'makamlar', taraf olmaktan çıkıp; körü körüne savunmaya, eleştirmeye, destek olmaya da sürekli kendi pencerelerinden bakmaya zorlar insanı.

Mesela bir gazetenin tarihsel gelişimi ve hedef kitlesi kadar başındaki kişinin rengi de sütunların şeklini, içeriğini ya da haber görselini derinden etkiler. Sadece gazetenin genel yayın yönetmeni ile de sınırlı değildir bu durum... Kurum içerisindeki en alt birime yön veren sözcüklerin sahipleri bile, haberi görmezden gelme, önem verme, farklı yaklaşım gibi temel öğeler üzerinde etkilidir.

Bu döngü, o sığ sutünda 'çizgili kelimelerin' esiri olan kalemleri de derinden etkiler. Yazamazlar, asıl dertlerini anlatamazlar, kıvranırlar, tebrik edemezler, eleştiremezler, düşündüklerini sınırlamak zorunda kalırlar. İşte basındaki holiganizm de budur.

Bir gazetenin spor servisinin başında farklı bir renk olabilir. Çalışanlarının tamamı da zıt kutuplar da ya da paralel kenarlarda buluşmuş olabilir. Bu durum çok daha ağır bir sorumluluk yükler aslında o makama. Daha titiz olmak gerekir, daha disiplin ve daha hassas.

Ercan Saatçi travmasını yeni atlatan 'bir kesim' olarak, Hürriyet Gazetesi ve özellikle internet sitesini daha bir inceler, yazılanları daha bir özenle okur, tahrikleri daha bir anlar, özümser olduk. Hürriyet Gazetesi ya da internet sitesinde haberlerin değer fizibilitesi ya iyi yapılamıyor ya da yapılmak istenmiyor.

Şayet o gün Jo ya da Dos Santos Galatasaray'a geldiyse o spor sayfası için günün en önemli haberidir. O haberin üstüne, Fenerbahçe bir transfer yaptıysa odur sayfanın üzerine çıkacak olan... Ya da Galatasaray Basketbol Takımı'nın cezası indirildiği zaman haberi "Rezalet" diye veremezsiniz. Siz haberi verirsiniz, kararı değerlendirmesi tüketiciye düşer... Üretenin, hassas konularda tüketici olmaya hakkı yoktur. 'Bu kadar basit aslında, bu işin bilen herkesin bildiği.'

Sayfa bireyselleştiği anda tehlike de başlıyor demektir. İşte bu bireyselleşme, Haldun Üstünel ile Hakan Bilal Kutlualp'i birbirine kırdırmaya, karşılaştırmaya kadar götürür insanı. Kendini unutturur insana; Keita, Jo, Dos Santos, Kewell ve Elano'yu sorgulattırır, Ortega'yı Anelka'yı anlattırır insana... Dos Santos ve Jo'nun opsiyonu sorgulattırır; Vederson, Cristian'ın kim olduğunu unutturur. Lucas Neill'in İngiltere'nin sıradan kulüplerinde forma giydiğini söylettirir insana, Bilica'nın Sivasspor'dan geldiğini unutturur.

Renklerin sorgusuz bireyselleşmesi "Galatasaray çok para harcadı" dedirtir insana, Güiza'yı saklatır akılda. "Arada sırada oynayan Kewell" dedirtir insana, adını yazamadığımız Maldonado'nun ne zaman alındığı şaşırtır. 'Gülen resmin aksine ağlatır', acınası bir çıkmaza sürükler insanı...

Bu bireyselleşmenin yanı sıra Fenerbahçe'nin adı bahis skandalına karıştığı zaman "Reklamın iyisini kötüsü olmaz" mantığı ile hareket eden ve "Ne güzel işte Fenerbahçe'nin adı duyuldu" diyen 'holiganlar' Galatasaray'ın Ada'dan arka arkaya üç transfer yaptığı zamanki yarattığı havayı görmezden gelmek için, opsiyon delisi olurlar.

Galatasaray'ı anlatmak ya da takdir etmek zorunda değildir farklı renkler... Saygı ve anlayışla karşılanabilecek bir durum olmasının yanı sıra karşıt görüşlü biri olarak ben ilk önce kendi kulübümde yaşananları merak ederim. Önce 'sorulamayan' soruları kendi camiam için sorarım. Kazım'ı sorarım, Önder'in kadro dışı bırakılıp affedilmesini araştırır, neden transfer yapılamadığını sorgularım. 'Marka' diye transfer edilen -ki markadır- Roberto Carlos'un takımdan ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamaları düşünür, "acaba neden" sorusunu sorarım kendime... Semih ile kulüp arasında yaşananları irdelerim; tarafların birbirlerine olan yaklaşımlarını sorgularım...

Önce kendimden başlarım sorgulamaya, eleştirmeye ya da sorulmayanları sormaya, yazılmayanları yazmaya... Aklımdakilerin cevaplarını bulurum, ondan sonra farklı bir arayışa girer, Galatasaray'ın transfer politikasını eleştirir ve 'sorulamayanları' sorarım. Ama en son...

Taraf olmaya varım, farklı renkleri alkışlamaya, takdir etmeye, Alex'i ilah ilan etmeye ve Beşiktaş'ın siyah-beyaz taraftarını görünce duygulanmaya... Ama holigan değilim, en önemlisi düşüncelerim kör değil ve bir avuç sığ beyin tarafından da alkışlanma gereksinimim yok!

Fatih Şamlıoğlu
Sporx.com

3 Şubat 2010 Çarşamba

TRT Maç Yayınları / ''Kollektif Futbol''



Hepimizin bildiği üzere, Ziraat Türkiye Kupası maçları TRT'den yayınlanıyor. Kupada oynanan ilk maçlar öncesinde, içerisinde, sonrasında sürekli reklam geçtiler; ''Türkiye Süper Ligi maçları artık şifresiz kanalda yayınlanacak.. TRT ayrıcalığı ile herkes evinde maç seyredebilecek.. Kahvehane ve bilimum yerlere gitme zorunda olmayacaksınız'' vs vs vs... Herşey o kadar basit, o kadar kolay ve o kadar güzel gözüküyordu ki.. Parayı bastırıp alabileceklerini düşünüyorlardı. Ama karşılarındaki kişinin Karamehmet olduğunu unutmuşlardı. İhale esnasında Digiturk ekibi hiç mola almazken, TRT ekibi 11 defa mola alıp, son moladan dönüşte çekildiklerini açıkladılar. İyi de yaptılar.

Ziraat Türkiye Kupası maç yayınlarını gördükçe Digiturk'e şükrediyorum. Statlarda görevlendirdikleri 3 kamera ile yayın yapıyorlar. Daha doğrusu yapmaya çalışıyorlar. Ama onu da beceremiyorlar. Maç öncesi ekrana çıkan yorumcuların hepsi çocukluğumdan beri TRT Radyo'da maç anlatan spikerler.. Maçların yorumcusu ise; ülkemizin ''kollektif futbolu'', biricik ''bloklar arası bağlantımız'', çoğumuzun nefret ettiği ''şirin baba'' Ömer Üründül. Maç sonrası diye bir bölümleri dahi yok. Maç bitiyor, hemen reklam, ardından da yayın akışındaki film veya dizi her ne varsa o ekrana geliyor. Hele ki Orduspor maçımızın 2.yarısının başlaması için santra vuruşu yapıldığı anda reklama girmeleri apayrı bir skandaldır.

Asıl önemli noktayı unuttum! Maçları anlattıkları yer ise; Ankara Stüdyoları!! Yani maçı anlatmak için stada gitmeye dahi tenezzül etmiyorlar. Sonra da kalkıp ''Türkiye Kupası maçlarının keyfini TRT farkıyla evlerinize getiriyoruz'' diye caka satıyorlar. 10 sene öncesinin teknolojileri sayesinde sanki maç izliyorum. Arkadaşlar sağolsunlar, Anakara stüdyolarından maç anlatımı yaptıkları için stattaki ambiansı tam olarak yaşayamıyoruz bile.



Gelelim ''şirin baba''mıza... İçinde barındırdığı gizli Galatasaray düşmanlığını bu seneki Türkiye Kupası maçları aracılığıyla farketmiş olduk zat-ı muhteremin. Her maç rakiplerimizin yaptığı hareketleri öven, attığı golleri öve öve bitiremeyen bu şahıs, söz konusu Galatasaray olunca demediğini bırakmıyor. Hele bir de bugünkü Antalya maçı gibi kötü futbol sergilediğimiz zaman yerin dibine sokuyor, puan kaybetmemizin/yenilmemizin verdiği hazla orgazm oluyor sanki ekranlarda. Kupadaki ilk maçımız olan Trabzon maçını 2-1 kazanmışız, maçın son dakikalarında mikrofonun ucundaki şirin baba fetva veriyor: ''Trabzon harika bir gol attı, çok çabaladı ama Galatasaray şansının yardımıyla maçı kazanmak üzere'' Maç boyunca da yaptığı; ''yerli-yabancı oyuncu kavgası var G.Saray'da.. Yerli oyuncular Kurban Bayramı'nda tatil yapmazken, yabancı oyuncularını nasıl Noel tatiline gönderir bu Rijkaard anlamak mümkün değil'' şeklinde zırvalamalarla kafamızı ütüledi.

Ordu maçına çıkıyoruz. Benzeri laflar.. Sürekli Galatasaray'ı aşağılamaya çalışmalar.. Denizli Bld. maçına çıkıyoruz, yeni transferlerimizi diline dolayarak takım olamayacağımızdan bahsetmeler.. Hele ki daha geçen hafta oynadığımız Ankaragücü maçı öncesi ve maç esnasında söylediklerini duyduktan sonra her Galatasaraylı gibi ben de baya bir çınlattım kulaklarını bu şirin babanın. Neymiş efendim; ligdeki maçtan ders almamış Rijkaard, 4 farkla yenildiğimiz zaman kupadan eleniyormuşuz, hangi akla hizmet yedek kadroyla sahaya çıkmışız? Maç 0-0 sona eriyor ve şirin babanın yorumu: ''Galatasaray, Ankaragücü'nü uyutarak istediğini aldı''

Bu akşamki Antalya maçı artık kendisine beslediğim nefret duygularımın tavan yaptığı maç olarak tarihe geçti. Sırf o gudubet sesin, Galatasarayımızın yenik durumda olmasından dolayı mutlu olmasından ötürü tv başında kendi futbolcularımıza bağırdım çağırdım bir teknik direktör edasında. Biz yeniliyoruz diye adam resmen mutluluktan havalara uçtu be. Daha var mı ötesi? ''Geçen hafta bu sahada f.bahçe harika oynamıştı, Galatasaray o futbolu dahi oynayamıyor. Antalya'nın bu G.Saray'a çok daha fazla gol atması lazım'' lafını eden Türkiyemizin kollektif futboluna sormak lazım; madem o bahsettiğiniz takım harika oynadı, yediği 4 golde de harikamıydı? Biz kötü oynarken 2 gol yiyoruz yerin dibine sokuluyoruz. Onlar neden 4 gol yerken harika oluyorlar?

Galatasaray kaybetti diye maçın sonunda kahkaha atan kollektif futbol hazretleri, sakatlanıp oyundan çıkasıya kadar sahada kaldığı sürece Jo'ya ''Dijehoua'' diyen, Antalya'nın her hücumunda golle sonuçlanacağını varsayıp o şekilde sunan spiker efendi; Allah ikinizi de nasıl biliyorsa öyle yapsın.

TRT'de maç keyfi mi? Tez zamanda sona erer inşallah.
6 tane kanalınız var, aynı anda başlayan 2 maçı dahi birlikte veremiyorsunuz.
Spikerleriniz beş para etmez.
Yorumcularınız beş para etmez.
Hele ki kameramanlarınız....
Bu kafayla gittiğiniz sürece de anca yandaşlarınızın sponsor olacağı Türkiye Kupası maçlarını yayınlayabilirsiniz.

G.Saray 3. Avrupa Kupası'nı Alabilir mi?



G.Saray, yeni stadında ilk maçını oynadığı gün bu yol başlamış olacaktır.

Çok değil 25 Eylül 2009’da yine yazmıştım. “GALATASARAY’IN YILDIZ TRANSFERLERİNE ve 3. AVRUPA KUPASI’NA HAZIRLANIN” başlığıyla yayınlanan yazıda, ekonomi sayfasında yer alan bir habere atıfta bulunmuştum. Atıfta bulunduğum ekonomi haberine göre, gelirlerde G.Saray F.Bahçe’yi geride bırakmıştı. Ben de bu kesin ekonomik verilerde henüz bitmemiş Seyrantepe Stadı’nın bugünden satılan belli oranda koltuklarının etkisinin olduğunu, stadın bittiği gün itibarıyla tüm gelirlerde G.Saray’ın F.Bahçe’nin önüne geçeceğini söylemiştim. G.Saray’ın bugünkü gelir durumuyla bile Elano’yu, Lincoln’ü, Keita’yı getirebildiğini; artacak gelirlerle yeni yıldızlara daha rahat kavuşabileceğini de belirtmiştim. İsteyen 25 Eylül’deki yazının tamamını internette bulabilir.

* * *

Bugün geldiğimiz noktaya bir bakalım. Sezon başında Keita, Elano gibi iki büyük transfer yapan G.Saray, bu oyuncuların bonservislerine toplam 15 milyon Euro saydı. Rijkaard gibi ismi büyük bir hocayı yıllık 4.5 milyon Euro’luk bir maliyetle takımın başına getirdi. Devre arasında Jo ve Dos Santos kadroya dahil edildi. Bir santrfor transferi daha söz konusu olabilir. Ayrıca ligin en iyi savunma oyuncularından Ali Turan da en geç sezon sonundatakıma katılacak.

Ayrıca kulüp Linderoth‘a, Nonda‘ya ve eğer 3. transfer yapılırsa Kewell’a alacakları karşılığında yaklaşık 3 milyonEuro daha ödeyecek. Evet Dos Santos ve Jo’ya bonservis parası ödenmedi. Ancak bu oyunculara maaş olarak da‘çakıl taşı’ verilmeyecek. Nereden baksanız primler dahil 3-4 milyon Euro’luk yeni bir maliyet demek.

Sene sonunda ‘satın alma opsiyonlu’ Dos Santos’un bonservisinin de alındığını düşünelim. G.Saray en az 6-7 milyon Euro daha ödeyecek demektir. Bir de bu ödeme 4 ay sonra yapılacak. Üstüne üstlük kulübün üzerine her ay ‘maliyet’ olarak binen yükten kurtulunamadı: Sportif A.Ş. ile Futbol A.Ş.birleşemedi. Özetle gelirlerde bir artış görünmediği gibi giderlerde de bir eksilme olmuyor. Peki yıllardır “Parası yok” denilen kulüp bu maliyetleri nasıl karşılıyor?

* * *

Bu işte, yönetimin göreve geldiği günden bu yana yaptığı başarılı çalışmaların, her türlü engele rağmen bitme yoluna giren stadyumun getirdiği katkının payı var. Sonuçta “GALATASARAY’DA PARA YOK. TÜRKİYE’NİN EN ZENGİN KULÜBÜ FENERBAHÇE” efsanesinin sonu gelmiştir. Galatasaray’da para vardır, nakit akışı zorluğuna rağmen banka borçları artmamıştır. 29 Ekim 2010’da biteceği söylenen (Bence en fazla bu tarihten 1 ay geç açılır) Türk Telekom Arena’nın faaliyete geçmesiyle, G.Saray’ın futbola ayırabileceği bütçe 80- 100 milyon Euro’lara ulaşacak.

* * *

Peki mali durum toparlanıyor da ne oluyor? Bu sorunun cevabına da bakalım. G.Saray taraftarları son 2 yıldır havaalanında yıldız futbolcu karşılamaktan helak oldu. Bu oyuncuların performansları yeterli olur veya olmaz, önemli olan bu değil. Önemli olan G.Saray’ın 2000’li yıllardan beri ilk kez ‘transfer’ konusunda ezeli rakibini geride bırakmasıdır. Ayrıca uluslararası değerlendirme kuruluşlarının analizlerine göre Sarı- Kırmızılı takımın değeri ezeli rakibini solladı. Özetle, G.Saray mali durumunu belli oranda toparladı. Transferde de ‘yıldız’ takviyesi başladı. Göreceksiniz, stadyum bittiğinde ‘daha isimli’ ve daha ‘kabul edilmiş’ yıldız transferleri de olacaktır.

* * *

Elbette Avrupa Kupası veya sportif başarı, kadroyla, yıldız transferlerle olmuyor. Peki bendeniz neden “3. Avrupa Kupası gelir” diyorum? Bu soruya da cevap verelim. Çünkü G.Saray’ın amacı, vizyonu, hedefi budur. Sarı-Kırmızılı takım, mali yapısını toparlamayı devam ettirip SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMEYİ yakalayabilirse, 5 yıllık sürede bir Avrupa Kupası daha kazanacak kadroyu oluşturabilir. Ayrıca bu başarıyı bir kez yapabilmiş olmak, bundan sonra da yapabilme adına ‘hiç yapamamışlar’a göre bir adım önde olmak demektir. G.Saray, yeni stadında ilk maçını oynadığı gün bu yol başlamış olacaktır.

Serdar Ali Çelikler
HTSpor

Bazen... (2)




Bazen...
Cesaret, korkuyu yenmek değildir!
Onbinlerce rakibin arasından geçip
Kalesine bayrağı dikmektir!
Tek başına..
Kimse yokmuşcasına!..

2 Şubat 2010 Salı

Ara Transfer Dönemi/Genç Oyuncularımız



2009-2010 sezonunun devre arası oldukça hareketli günlere sahne oldu bizler için. Takıma yapılacak takviyeler için yöneticilerimiz gecelerini gündüzlerine katarak uğraşlar verirken, bir yandan da kadroda oluşacak şişkinliği minimum seviyeye indirme çalışmaları gündemimizi hep meşgul etti.

Önceliğimizi yabancı transfere vermiştik. Baros'un sakatlığı, Linderoth'un bitmek tükenmek bilmeyen sakatlığı ve sahalara dönüşü, Nonda'nın formsuzluğu derken buna bir de Kewell'in sakatlığı eklenmişti. Leo Franco'yu hiç hesaba katmıyorum, çünkü Allah O'nu bildiği gibi yapsın. Sırasıyla Neill, Jo, Giovani sözleşmeleri imzalayıp, Florya'da işbaşı yaparken; olabilitesi mümkün gözüken 1 yabancı transferi için daha uğraş verildi son ana kadar ancak olmadı.

Yurtdışından gelecek güzel haberleri beklerken, yurtiçinde de bazı futbolcu ve kulüpleriyle görüşmeler yapılıyordu. Bunlardan en bilineni; Ali Turan'dı. Ali Turan'ın sözleşmesi sezon sonu sona ereceğinden, yöneticilerimiz kendisiyle görüşmeleri yapıp, ön protokolü imzalamışlardı Ali Turan'la, tıpkı Mustafa Sarp transferinde olduğu gibi. Ancak karşımızda hurmacıgillerden süleyman olunca görüşmeler her seferinde bir noktada tıkandı. Ali Turan'ı tebrik etmek gerek bu noktada. Kayseri yönetiminin tüm baskılarına rağmen yeni sözleşmeyi imzalamayıp, ''G.Saray'la anlaştım, bu saatten sonra sözümden dönmem'' diyerek; kulüpler anlaşırsa hemen, anlaşamazlarsa sezon sonunda G.Saray formasını giyeceğini açıklamıştı. Kayseri yönetiminin sezon sonunda sözleşmesi bitecek bir futbolcu için astronomik rakamlar istemesi traji komik bir durum. Kaldı ki; Ali Turan son sözünü söylemesine rağmen.. Gerçi böylesi daha iyi oldu. 5-6 ay sonra bedelsiz alabileceğimiz birisi için özellikle de hurmacıların süleymana para kaptırmak pek akıl kârı olmayacaktı.

Bursa'dan Sercan, Gençlerbirliği'nden Mustafa Pektemek isimleri de ön plana çıkan isimlerdi. Hatta yine Gençlerbirliği'nden sağ bek Orhan Şam ve sol bek Aykut Demir'in isimleri de dolaşmıyor değildi. Bursa yönetiminin her fırsatta basına ''Sercan'ı satmıyoruz'' diye açıklamalarından hemen sonra G.Saray'la pazarlık masalarına oturmaları sanırım sadece Bursa'ya mahsus birşeydir. Sercan için istenilen rakam öyle az buz bir rakam değildi. Yönetimimizin yaptığı para+futbolcu(lar) teklifleri baştan cazip gibi gözükse de; sonradan caymalar söz konusu olunca transfer gerçekleşmedi. İşin daha garip yanı; Sercan için istedikleri bonservis bedeline, sezon sonunda Jo ve Giovani'nin bonservislerini alabiliyoruz. Tabii opsiyonu kullanmak istersek. Mustafa Pektemek olayında ise Cavcav'ın 3m euro istediği belirtiliyor. Mustafa'nın stilini, oyun tarzını beğensem de 3m euro edecek birisi değil. Kimse kimseyi kandırmasın. 1-2 seneye kadar sahne almasını beklediğim Cem Sultan fırsatları iyi kullandığı taktirde her iki futbolcudan da kat be kat iyi olacaktır. Hiç değilse kendi öz evladımız.

Devre arasında Florya'dan ilk ayrılan isim Alpaslan Erdem oldu ve Gençlerbirliği ile anlaştı. Açıkcası çok ümitliydim kendisinden. Nedendir bilinmez, bir türlü şans verilmedi kendisine. Şans verildiğinde de Superman'lik yapmasını bekledik. Bunlar genç oyuncular ve biz Türk'lerde duygusallık maalesef ön planda. Olmadı, dikiş tutmadı. Alpaslan'dan sonra Serkan Çalık da takımdan ayrılarak Gençlerbirliği'nin yolunu tuttu. Uzun bir sakatlık döneminden sonra bir türlü kadroda yer bulamamıştı. Ve açıkcası oynadığı mevki açısından kadroda yer alan isimlere göre oynama şansı da hiç yoktu. Hatta bu 2 oyuncumuzun Gençlerbirliği'ne gidişi sırasında gösterdiğimiz kolaylıklardan ötürü, Mustafa Pektemek transferinin kolayca sonuçlanacağını düşünüyorduk ama karşında Cavcav var yahu. Alışmış İstanbul takımlarını kazıklamaya, öyle ucuz et satar mı hiç? Satmadı, satmadığı gibi de fahiş fiyat uygulamasına gitti.. Hayırlı işler Cavcav amca.

Transfer şekline, gittiği takıma en çok şaşırdığım isim; Serdar Eylik oldu. Resmi sitemizin belirttiğine göre; sezon sonuna kadar, Ordu yönetiminin açıklamasına göre; 1,5 yıllığına, Orduspor'a kiraladık Serdar'ı... Niye? Niye kiraladık? Niye Orduspor? Madem kiralayacaktık başka takım mı yoktu? Sırf Orduspor'un başında Ahmet Akcan var diye, Ahmet Akcan istedi diye Serdar gibi bir gencimizi göndermemeliydik takımdan. Florya'da kalsa, maçlara çıkmasa bile sadece A takımla antremanlara çıksa bile çok şey öğrenirdi abilerinden eminim. Florya'da kalmıyorsa bile Super Lig takımlarından birisine kiralasaydık keşke. Umarım yanılırım ama geçmişteki tecrübelerimiz maalesef Serdar Eylik'i harcadığımızı gösteriyor. Bu saatten sonra yapabileceğimiz tek şey; Serdar'ın beni ve benim gibi düşünen insanları şaşırtıp, zımba gibi geri dönmesini beklemek olacaktır.

Gelelim Semih Kaya'ya... 3-4 gün önce açıklandı; satınalma opsiyonlu olmak üzere sezon sonuna kadar Gaziantep'e kiralandı Semih.. Yazık günah vallahi yazık günah.. 2-3 sene evvel Avrupa'dan özellikle İtalya'dan çok ciddi talipleri vardı Semih'in ve hem yönetimimizin, hem de Semih'in kendi çabalarıyla takımda kalması sağlanmıştı. Geçen sene o kadar stoper sıkıntısı çektiğimiz dönemlerde dahi forma vermediler Semih'e... Madem şans verilmeyecekti niye Avrupa'ya gitmesine mani olduk? Çocuğun önünü tıkadık, sonra da Gaziantep'e verdik. Hatta bu kadarı yetmez dedik, üstüne bir de satınalma opsiyonunu da verdik. Şayet Gaziantep kulübü sezon sonunda Semih'i almak isterse 1.1m euro bedelini ödeyip şartsız, şurtsuz alacak. Oh ne güzel memleket. Yapılan yabancı transferleriyle yüzümüzü güldüren yönetim, umarım hata yapmıyordur; gençlerimizi bu şekilde harcarken.. Umarım yanılan bizler oluyoruzdur..

Son olarakta Aydın Yılmaz.. Meşhuuurr Konya maçının kahramanı.. Şampiyonluğu getiren gollerden en önemlisiydi belki de attığı o gol.. Ama ya sonrası? Ne oldum delisi olmayacaksın bu hayatta. Allah her zaman yüzüne gülmez. Geçmişle yaşamayacaksın. Peki ya Aydın ne yaptı? 5 sene evvel ki Konya maçıyla yaşıyor hala. Futbol kabiliyetinin olduğunu hepimiz biliyoruz ama resmen bildiklerini unuttu, futbola ihanet etti. Aslında hepimize ihanet etti. Ha bugün, ha yarın derken zaman su gibi akıp gitti, giderken de Aydın'dan çok şey götürdü. Eskişehirspor'a kiralandı aynı Semih gibi; satınalma opsiyonu Eskişehir'de bu saatten sonra. Hemen hemen Semih ile aynı bedelde, 1-1.1m euro gibi bir satınalma opsiyonu var Eskişehir'in.. Paf takımda Arda Turan, Aydın Yılmaz'ın yedeğiydi. Boşuna dememişler; ''ne oldum değil, ne olacağım diyeceksin'' diye.. Arda nerdeee, Aydın nerdeeee.. Ne diyelim hayırlısı olsun Aydın için..

Bu arada son gün sürprizini yaptı yönetimimiz.. Altay'dan 1992 doğumlu, orta saha oyuncusu Musa Çağıran transfer edildi. Altay kulübüyle yapılan protokol çerçevesinde; Musa sezon sonuna kadar Altay için mücadeleye devam edecek, sezon sonunda da Florya'ya işbaşı yapacak. Maliyetinin 1milyon TL civarında olduğu, yarısının şimdi, geri kalanının da sezon sonunda ödeneceği konusunda mutabakata varılmış.

Geleniyle, gideniyle herşeyin hayırlısı olsun Galatasarayımız için..
Transfer dönemi sona erdiğine göre, maçlar da başladığına göre;

Bekler bizi kupalar
Nice şampiyonluklar
Haydi bastır
Şanlı Galatasaray!..

İyi ki Doğdun Taçsız Kral...




Profesyonelliğe karşı; Metin Oktay!
İyi ki doğdun Taçsız Kral...

1 Şubat 2010 Pazartesi

Bazen...




Bazen...
Hayat herşey değildir!
Galatasaraylı olup,
Galatasaraylı gibi yaşamaktır!
Doğumdan ölüme, kalbin her çarptığında,
''Cim Bom Bom'' diye atarcasına!..